Bu Blogda Ara

12 Aralık 2011 Pazartesi

The Descent (2005)


Her sinemaseverin gönlünde bir aslan yatar ve herkesin kendine has tutkunu olduğu bir tür vardır. Bir sinemasever olarak benim kıymetlim kesinlikle korku türü. Son yıllarda kaliteli / kalitesiz birçok örneğine tanık olduğum türün orijinal ve tam istediğim tarzdaki bu örneğini yapım tarihinden 6 yıl sonra izlemek de büyük bir utanç malzemesi olarak hayatımdaki yerini aldı.
Aydede suratlı yönetmen Neil Marshall'in Dog Soldiers'ın ardından geniş kitlelerle buluştuğu yapım kadınlar hamamı gibi. Başrolünde altı kadının olduğu film acı bir olayla açılıyor. Elim bir kazadan bir yıl sonra kaybettiği çocuğu ve kocasının yaralarını sarmaya çalışan Sarah ve macera tutkunu kadın arkadaşlarının yeni hedefi insan girmemiş bir mağara. Sonradan anlıyoruz ki insan girmiş ama çıkamamış.
İlk yarım saati mağaranın içine ve kaybolmaya uzanan bir giriş. Kaybolduktan sonra ise filmin finaline kadar sürecek bir gerilim tufanı. Klostrofobik bir ortamda gerilim düzeyini yüksek tutan yönetmen, görme duyuları evrimleşmemiş ancak kulakları keskin yarı insan yarı vahşi hayvan yaratıklarla ortalığı kan gölüne çeviriyor. Arka plana koyduğu aldatılma hikayesiyle kadınlar arası nefret tohumunu da ektikten sonra, Sarah adlı mazlum kadından bir teğmen Ripley yaratarak bu tür filmlerin atası olan Alien'la karşılaştırılacak bir film haline gelen The Descent, seyirciyi soluksuz bırakan bir saatlik heyecan tufanı sonrası ucu açık bir finalle de seyirciye derin bir nefes çektiriyor.  Sarah'ın dışarıya çıktığı sahnede hemen herkes derin bir oh çekmiştir heralde.
Ucu yoruma açık bir finalle de seyircisini düşünmeye iten film, son yıllarda (film çekileli 6 yıl olmuş) çekilen nadir kaliteli korku filmlerinden.

2 yorum:

  1. tarrak gibi filmdi la bu neresini beğendin

    YanıtlaSil
  2. bence harika bi filmdi sevgili crowley.

    sayın adsız, tarrak gibi film nasıl oluyo acaba? izlediğiniz pornolarla karıştırdınız zaar?

    YanıtlaSil