Bu Blogda Ara

25 Temmuz 2012 Çarşamba

The Godfather (1972)



Nino Rota'nın efsanevi müziği ve akabinde "I believe in America" repliğiyle başlayan bu filmin efsaneler arasında yerini alacağını sanırım Francis Ford Coppola dışında kimse bilemezdi. Aslen Sicilyalı ancak Amerikan vatandaşı İtalyanların kurdukları mafya düzeninin kapılarının arkasına giren ilk sahneyle giriş yapılan film, Marlon Brando gibi kariyeri sallantıda bir aktör, Al Pacino gibi kapalı kutu bir yeniyetme, Robert Duvall ve James Caan gibi o zamana göre daha yıldızlaşmamış aktörler ve dahası ve en önemlisi Francis Ford Coppola gibi üst sınıf yönetmen sıfatına uzak birine teslim edilmiş bir kadroyla yola çıkınca eminim ki o yıllarda kimsenin büyük bir beklentiyle beklediği bir film değildi.
Ancak The Godfather 3 saatlik süresi boyunca her sahnesi ve her repliğiyle yıllarca sinemaseverler nezdinde unutulmaz bir efsaneye dönüşecek, film müziği ıslıkları süsleyecek, Vito Carleone karakteri sinema tarihinin parodisi en fazla yapılan karakteri olacak, çekilen her mafya/suç filmi kendisiyle karşılaştırılacaktır.
"I believe in America" repliği sonrası yönetmen zoom out yapar ve mafyanın arka kapısına misafir oluruz. Vito "Don" Corleone insanların dertlerini dinlemekte ve onlara çözümler bulmaktadır.
Öteki tarafta ise aile işlerinden uzakta tutulan başta kadınlar olmak üzere herkes kendisini tipik bir İtalyan düğününün neşesine kendilerini kaptırmışlardır. Evet İtalyan mafyasında erkekler herşeyi kapılar ardında hallederken, kadınlar aileyi toplarlar eşleri ve çocuklarıyla ilgilenirler.
Düğüne asker kıyafetiyle gelen Al Pacino'nun hayat verdiği Michael Carleone ise özellikle aile işlerinden uzak tutulmuş ve tüm eleştirilere(bkz: The Godfather Part II son sahne) rağmen asker olmuş, vatanına hayırlı bir çocuktur. Ancak zaman geçtikçe olaylar beklentiler dışına çıkar.

Vito Carleone, karakterini seyirci gözünde iyice yüceltecek bir hareketle yeni oluşan eroin piyasasına girmeyi reddedecek ve bunun bedelini manavdan alışveriş yaparken vurularak ödeyecektir.
Sonrasında "Don" Carleone olarak kısa süreli de olsa Sonny'i ve efsane sahneler arasında yerini alan öldürülmesiyle Michael'in "Don" karakterine bürünmesini izleriz.
Tabii bunları izlerken Coppola sinema tarihine geçecek sahneleri de bizlere kazandırmayı ihmal etmez. Sinema yapımcısının at kafasıyla uyanması, Vito'nun suikaste uğraması, Sonny'nin oldürülmesi, Michael'in babasının intikamını restoranda aldığı sahne -ki bu sahnedeki performansıyla Al Pacino'nun yapımcıların kafasındaki soru işaretlerini sildiği söylenir- hafızalara kazınan "I'll make him an offer he can't refuse" repliği gibi sahnelerle resital şeklinde ilerleyen film finalde Michael Carleone'nin vaftiz töreni ve düşmanlarının teker teker öldürüldüğü sahnelerin paralel ilerlemesiyle son bulur.
Michael Carleone vaftiz babası (ki Godfather demektir) olurken aynı zamanda mafya dünyasının da Godfather'ı olmaktadır.

Ki Coppola bu sahneleri çekerek sinema tarihine unutulmaz sahneler armağan eder ve finalde başlangıçta geçen "I believe in America" repliğinin geçtiği odaya geçeriz. Ancak bu sefer farklı olan "Don" karakterinde Michael Carleone'yi görmemizdir ve eşi Kay ona bakarken kapının yüzüne kapanmasıdır. Mesaj açıktır: Kadınlar bu işlere karışamaz, herşeyi erkekler kapılar ardında halleder.
Filmde iyi taraf olan adalet, polis gibi kavramlar yoktur. Her karakter mafyadır, onlar arasında seyirci iyi-kötü ayrımını yapmalıdır.
The Godfather benim gözümde bir efsanedir ve her zaman "I'll make him an offer he can't refuse" repliğiyle hatırlanacaktır. Ayrıca filmin açılışında yer alan yaklaşık beş dakikalık Marlon Brando şovu ve filmi en iyi anlatan "Why did you go to the police? Why didn't you come to me first?" repliğine de kulak misafiri olduğumuz giriş sahnesi hafızamda yerini çoktan aldı bile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder