Bu Blogda Ara

16 Temmuz 2012 Pazartesi

The System Has Failed



Ömrünün bir döneminde Metallica dinleyip de, Metallica'nın kuruluş ve elemanlarıyla ilgili hikayelerini okumamış bir insan evladı yoktur sanırsam. Lars kovduktan sonra Dave çıkarken köpeğini tekmelemiş, yıllardır Metallica'dan nefret edermiş gibi hikayelerle büyüyen bir nesilden biri olarak Megadeth efsanesini ilk defa canlı olarak izleme ve dinleme şerefine ulaşmış olmanın mutluluğu içerisindeyim.
Bir önceki konserlerinde ki Sonisphere'den bahsediyorum Dave'i ilk defa dinlemenin hazzını yaşayamamış, ses sistemindeki sorunlardan dolayı sadece izleyebilmiştim. Tornado of Souls efsanesini kulaklarımızla dinleyemesem de her bir notaya nasıl bastığını hayranlıkla izlemiştim.
Trivium'u duymamıştım ve dinleyince de açıkçası pek ısınamadığımdan olsa gerek ortalarında konser alanına vardım ve ne kadar doğru bir karar verdiğimi anladım. Zevk meselesi.Ya da benden geçmiş, Heavy-Metal dışındaki tarzlara kapalıyım. Beynim zonkladı resmen be :)
Neyse zaman geldi ve Dave ve arkadaşları son dönem şarkılarından (son 3 albüme feci yabancıydım) ikileme ile konsere başladılar. Never Dead ve Headcrusher'dan sonra ise hemen hemen herkesin klasik olarak gördüğü efsane albüm Rust in Peace'dan Hangar 18 (ki bu genelde Megadeth'in konsere giriş şarkılarıydı) gelince konser bizim gibi 30'una yeni girmişler için de başlamış oldu. Bazı ergen arkadaşlar Dave Rust in Peace'den açlıcaz diyince hemen Holy Wars diye atladılar ancak bilmeleri gerekirdi ki, o şarkı Megadeth konserlerinin kapanış parçasıdır. Ardı arkasına gelen Trust (bir şarkı sözlerindeki romantizm ve hızlı ritmiyle ancak bu kadar tezat olur) , In my Darkest Hour (ki ben sigaradan nefret ederim ancak klibini ilk izlediğimden beri hastayımdır o duman üflemelerin), She Wolf derken konsere iyice adapte olmuş ve beyaz gömlek üzerine saldığı turuncu saçlarına kurban olduğum Dave Mustaine'i gözlerimizi bile kırpmadan izler olduk. Hakkını yemiyim Chris Broderick de hakikaten grubun kalitesine yakışır, harika bir gitarist. Tabii insan yine de ahh ulen Marty nerdesin lan godoş demeden de duramıyor. Karı kız uğruna Japonya'ya gittin ya, ne diyim sana ben! Sonrasında konserde çalınmasına pek de anlam veremediğim zaten kısa süren Dawn Patrol ve yine efsane albüm Rust in Peace'den Poison was the Cure geldi. Şizofreniyi en güzel anlatan şarkılardan biri olan Sweating Bullets ve ben de dahil bir çok kişinin cenazesinde çalınmasını isteyeceği kadar takıntılı olduğu ölüme ve yaşanılanları anlatan en güzel şarkılardan biri olan ve konserde seyirci katılımının tavan yaptığı A Tout Le Monde geldi. Zaten zamanında Dave sayesinde hepimiz Fransızca öğrenmişizdir. Eskiden konserlerinde pek yüz vermedikleri, benim ise aklıma hemen Last Action Hero filmini getiren Angry Again çalındı. Son albüm Th1rt3en'den iki şarkı arka arkaya geldi. İlki harika sözleriyle napıyorum lan ben hayatta dedirten Whose Life (Is It Anyways?) ve aynı albümün klasiklere girecek kadar güzel, ağza pelesenk olacak kadar eğlenceli melodili şarkısı Public Enemy No.1 ile son albümü dinlemiş olanlar için harika, dinlememişler için heyecanlı dakikalar yaşatan şarkılardı. Sonrasında ise konsere gitme sebebi olacak kadar güzel girişiyle, Arjantin'de seyircinin katılımıyla efsane haline gelmiş Symphony of Destruction çalındı. Megadeth (x2), I love you Megadeth çığlıklarımla şarkıya eşlik etmek harika bir duyguydu. Adamlar şu şarkıyı yaratırken bu tezahüratı düşünmemişlerdir, ilk duyduklarında hissettikleri mutluluğu onlara sormak gerek. Arkasından sözleriyle yine sisteme saydıran ve grubun maskotu Vic Rattlehead'i görmemize vesile olan Peace Sells geldi. Seyirci katılımı için düşünülmüş nakaratıyla mest olduktan sonra tahmin ettiğimiz üzere Megadeth bis için sahneden indi ancak bir türlü organize olamayan seyirci olarak Megadeth'e hiç ama hiç yakışmayacak saçma sapan seslerle adamları sahneye getirdik. Ki ben Deep Purple konserinde Black Night melodisiyle adamları sahneye getiren ve şarkıyı çaldıran kitleyi gördükten sonra artık ıslık falan duymak istemiyorum. Neyse Dave'in yarı övücü/ yarı dert yanıcı ülkemiz hakkındaki konuşması sonrası dinlemekten aldığım hazzı, ancak konserin son parçası olduğunu bildiğim için duyduğum üzüntüyü anlatamayacağım efsane parça Holy Wars...The Punishment Due geldi ve bu muhteşem akşama son noktayı koymuş olduk. Dave Mustaine, Megadeth'i yaratan, yaşatan bir metal efsanesi olduğunu bir kez daha gösterdi. Saçına kurban olduğum!!!

1 yorum:

  1. "Hiç yorum yok" diyordu sistem. Bence bu post için bu sistem mesajı "başka söze ne hacet" olarak belirmeliydi. Süper anlatmışsın arkadaşım.

    YanıtlaSil