Bu Blogda Ara
29 Temmuz 2013 Pazartesi
UP TO IRONS: MAIDEN INONU'YU YIKTI
Dream Theater grubunun bile bazı konserlerinde full albümlerini çaldıkları bir grup Iron Maiden. Heavy Metal'in lokomotfilerinden, Bruce ise tanrı mertebesine ulaşmış bir vokal. Steve Harris ise basçı olmasına rağmen grubun beyni.
Bundan yıllar önce 98 yılında ülkemize ilk defa teşrif eden grubun mikrofonu ülkemize bir türlü orijinal kadroyla gelemeyen gruplardan adet olduğu üzere Bruce Dickinson yerine Blaze Bayley adlı arkadaştaydı. Hoş ben de o zaman İzmir'de bir lise öğrencisi idim.
Yılllar yıllar sonra 2011'de Iron Maiden'a kavuşmuştuk, ancak mekan Küçükçiftlik Park gibi ufacık tefecik, Maiden'a yakışmayan bir yerdi. İçimizde İnönü Stadı bir ukte olarak kalmıştı.
Bu konserden tam 2 yıl sonra Maiden İnönü Stadı'nda hem de Maiden England World Tour turnesi kapsamında tamamen eski hitlerinden oluşan bir playlist ile karşımıza çıkacaktı. Bu Seventh Son of a Seventh Son gibi efsane bir albümden çalınacak 5 parça demekti.
Kemer'de geçirdiğim 5 günün ardından, klima ve soğuk içeceklerin etkisiyle şişen boğaz ve tıkanan kulaklarımla doktora gidip de "önce kulakları açın, boğazı sonra düşünürüz" acınmam sonrası açılan kulaklarımla stadın yolunu tuttum. Eski dostumla Sonisphere'de Big4'u tribünden rahat rahat izlemenin verdiği rahatlıkla, paraya kıyarak 270TL vererek yine tribünden efsaneyi izlemek için yerimizi aldığımızda ilk şoku yaşadık.
Pozitif Live denen simetriden, bakış açısından zerre anlamayan angutların organize ettiği bir konserde tabii ki böyle bir sorun yaşayacağımızı aklımıza getirmeliydik ama açıkçası bu kadarını ben de beklememiştim. Aşağıdaki fotodan 270TL verilerek alınan bir adet Vipaltd tribün biletinin sahneyi gördüğü açıya bakıp organizatörlerin bakış açıları hakkında fikir sahibi olabilirsiniz ki bizden daha da sol tarafta bilet alıp sahneyi neredeyse yandan gören adamlar vardı. Hem sahneyi neredeyse sahanın ortasına getirmişler hem de sahneyi iki tribünün ortası yerine gidip de kapalının tam dibine yapmışlardı. #dirensimetri
Yanımızdaki arkadaşlarla durumu yetkililere anlattık ve bizi şirketten biri yerine organizasyondan bir Rumen ile bıraktılar. Arkadaş sağolsun bize ve yanımızdaki diğer mağdurlara daha ortalardan tribün bileti verdi. Ancak ben orada bir Türk görüp de verdiğimiz meblağnın saha içinin nerdeyse iki katı olmasına rağmen saha içinden kat be kat kötü bu açının sebebini öğrenmek isterdim ama organizasyon şirketi korkaklardan oluştuğu için ortaya çıkan kimse yoktu.
Tabii biz bu koşuşturma içerisindeyken güzelim Anthrax performansı da piç olmuş oldu. Teşekkürler Pozitif Live denen Negatif beceriksizler!!!
Saat 21:00 civarı olduğunda adet olduğu üzere önce UFO klasiği Doctor Doctor duyuldu ve seyircide de hareketlilik başladı. Sahne önüne doğru gerilerden resmen insan akını başladı. Oturan herkes Maiden'ı selamlamak için yerlerine akın ediyordu.
Sinevizyondaki klipten Moonchild'ın başındaki aşağıdaki sözler de duyulmaya başlayınca artık sabrımız kalmamış, babaları her an görmek üzere olmanın heyecanıyla kıpır kıpırdık.
Seven deadly sins
Seven ways to win
Seven holy paths to hell
and your trips begins
Seven downward slopes
Seven bloodied hopes
Seven are your burning fires,
Seven your desires ....
Ateşler ve Bruce'un "I am he the bornless one..." sözleriyle artık karşımızda dikiliyorlardı. Bruce arka tarafta olduğu için ilk başta nerede olduğunu anlayamadık. Sahnenin en solunda duran gitaristi ise gerzek organizasyon yüzünden arada bir görüyorduk.Bruce üzerine smokine benzeyen -tabii ki sadece benzeyen yoksa simsiyah afilli bir şeydi o- kıyafetiyle karşımızda döktürüyordu.
Arkasından es vermeden başka bir klasik, Can I Play With Madness geldi.
Sıradaki parça da tıpkı ilk parçada olduğu gibi sinevizyondaki bir klip ve konuşmayla başladı. Aşağıdaki sözler ve arkasından gelen harika parça The Prisoner.
We want information...information...information...
Who are you?
The new number two.
Who is number one?
You are number six.
I am not a number!...I am a free man!
Yıllarca Caravan'da sahne alan Hakan Şavklı ve grubunun saat 12 gibi çaldıkları için aklıma hep o günleri getiren bir başka klasik 2 Minutes to Midnight geldi.
Sonrasında Bruce ülkemizdeki konserlerini iptal eden korkak gruplardan bahsederken tüm stat aynı anda "Her yer Taksim her yer direniş" tezahüratına başladı ki insanın tüylerinin diken diken olmaması imkansızdı. Bruce lafını bitiremedi ama Afraid to Shoot Strangers'a bağladı konuşmasını. Ki bu şarkıyı canlı dinlemek hele o unutulmaz ezgiye şahit olmak tarif edilemez anların başlangıcıydı.
Bir önceki konserde de dinleme şerefine nail olduğumuz The Trooper'da Bruce yine İngiliz askeri üniforması ve tüm enerjisiyle seyirciyi kendine hayran bıraktı.
Yine bir konuşma ve yine bir klasik geldi, Number of the Beast. Sahneye oturan bir şeytan bile çıktı.
Woe to you, oh earth and sea,
For the devil sends the beast with wrath,
Because he knows the time is short...
Let him who hath understanding reckon the number of the beast
For it is a human number, its number is six hundred and sixty six..
Genelde konserlerinde pek çalmadıkları, ancak bu turneye özel playlistte yer alan kulaklarımıza bir müzik şöleni sunan Phantom of the Opera geldi ki gelmek ne kelime resmen tüm stadı dağıttılar bu şarkıda. Üstüste gelen harika melodilerle kendimizden geçtik.
Bir diğer bir klasik Run to the Hills ile coştuk ve yanlış hatırlamıyorsam bu parça esnasında eli kılıçlı dev bir kukla Bruce'u kovaladı.
Yine bu konserde dinleme şerefine nail olduğum için mesut olduğum, sololarına kurban olduğum Wasted Years geldi. Hem girişi hem de solosuyla yılların eskimeyen şarkısını canlı dinlemek harika bir deneyimdi.
Yıllardır canlı dinlemek için yanıp tutuştuğum ki bence konserin zirve noktası Seventh Son of a Sevent Son ise hem müzikal hem de görsel olarak harika bir performanstı. Özellikle o upuzun müzikal kısımda ortaya çıkan kilise orgu ve sololar unutulmazdı! Ayrıca Bruce'a yapılan Dracula makyajı da süperdi, adamda karizma olunca harika bir görüntü oluştu.
Akabinde yine eskilerden konserlerde duymaya alışık olmadığımız bir parça geldi: The Clairvoyant. Şahsi fikrim, Maiden'ın en eğlenceli ve dile yapışan şarkılarından olan bu parçanın canlı performansı babalara yakıştı!
Sonrasında artık milli marş haline gelen Fear of the Dark geldi. Bruce yine sağa sola koşuşturdu, "Scream for me Turkey" çığlıklarıyla İstanbul'u inletti.
Ardından grupla aynı adı taşıyan biz kimiz sorusunun cevabı, konserlerin olmazsa olmazı Iron Maiden geldi.
Alışıldık üzere şarkının bitimiyle birlikte grup sahneden ayrıldı.
Bisin ardından da sinevizyondan Winston Churchill'in konuşması başladı.
We shall go on to the end.
We shall fight in France.
We shall fight on the seas and oceans.
We shall fight with brave confidence and great strenght in the air.
We shall defend our island whatever the cost may be.
We shall on the beaches.
We shall fight on the landing grounds.
We shall fight in the fields and in the streets.
We shall fight in the hills.
We shall never surrender!!!
Ve unutulmaz bir klasik, gaza getirmenin zirvesi Aces High ile Bruce'un bu imkansız ötesi vokali kanlı canlı nasıl yaptığına tanık olduk. Şarkı esnasında Bruce sanırım hangi gitaristin üzerine İngiltere bayrağını bıraktı hatırlayamadım.
Arkasından yine eskimeyen bir klasik, eşlik ederken insanı kendinden geçiren güzellik The Evil That Men Do geldi ve Eddie'nin Janick ile dövüşmesini izledik.
Ve her Iron Maiden konserinde olduğu üzere Running Free, şarkının ortalarından itibaren Bruce'un seyirciye grup elemanlarını tanıtması ve her güzel şeyde olduğu gibi bitiş anı.
Sonuçta organizasyon açısından rezalet, şov açısından unutulmaz bir geceydi. Konserin başındaki iğrenç ses sistemi neyseki sonradan düzeldi ve evet bazı şarkılarda Bruce'un vokali ile müzik arasında senkronizasyon sorunu yaşandı ama ben çok ama çok keyif aldım.
Yine gelin yine izleyelim sizi be babalar!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder