Bu Blogda Ara

15 Temmuz 2020 Çarşamba

The Punisher (2004)



Süper kahraman hikayelerinin bu kadar sinema dünyasında yer işgal etmediği, stüdyo savaşlarının başlamadığı yıllardan gelen bir filmle karşı karşıyayız. 

Sonradan çok usta ellerde serilere dönecek filmler çekilirken usta yönetmen dediğimiz insanlar kahramanımızın hikayesine daha en başından detaylarıyla başlamayı tercih edeceklerdi. Spider man, Batman, X-Men,Hulk ve diğerleri benzer hikayelerle giriş yaptılar. Karşımızdaki film de hikayesine en başından başlayan, bunu detaylarıyla anlatan bir film. The Punisher adını alacak kanun koruyucu kahramanımız Frank Castle'ın ailesi bir mafya intikamı uğruna katledilir ve kahramanımız da tabir-i caizse mafyanın tüm elemanlarını mahveder. Aslında bir çok süper kahraman hikayesine göre oldukça kişisel bir hikayesi var. Castle'ın amacı insanlık veya şehrin huzuru değil tamamen kendi kişisel intikam planına odaklanmış durumda. 

Bu süreçte biz de bir çok kırmalı vurmalı sahne izliyoruz ki ben yönetmenlik açısından oldukça gerçeğe yakın buldum. Ki yönetmen Jonathan Hensleigh uzun yıllar belli başlı aksiyon filmlerine yazar olarak katkıda bulunmuş birisi, ki bu film ilk yönetmenlik denemesi. Zaten sonra da 3'er film yazarak ve yöneterek o çizgide pek devam etmemiş.Şu filmde patlama yapsa ilerleyecekken sanki eleştirmenleri ikna edemeyip önüne hep bu film başarısızlık olarak konmuş. Bu etkenleri de düşününce total bakıldığında karşımızda bir Marvel hikayesinden öte sanki American Ninja 5'in daha ileri teknoloji ile çekilmiş bir kopyası var gibi hissettiriyor. Bu da zaten hikayenin de tamamen kişisel bir intikam üzerine kurulmuş olmasından kaynaklanmakta.

Oyuncu kadrosunda kötü adam kontenjanından giren John Travolta klasik oyunculuğunu göstermiş. Ne fazla ne az, neyse onu oynamış ki bu adamda zaten bu kumaş var. Erol Taş ne kadar kötü adamsa o da o kadar. Femme fatale karısını da aynı şekilde Laura Elena Harring de kendisi olarak kotarmış.Kadın doğuştan böyle. Mesela yan roldeki Rebecca Romijn daha kuvvetli bir oyunculuk sergilemiş. Ortaya güzelliğinden ziyade ilgiye muhtaç kadın rolünü sürmüş. Karakterin çizgi romanlarını bilmediğim için özellikle baş roldeki Thomas Jane oyunculuğuna bulaşmadım. Yakışıklı janti bir abimiz ve intikamını da alıyor. Baş karaktere odaklanılınca aslında kötü karakterler biraz arka planda kalmış gibi. 

Sonuçta ortada aksiyonu bol - ki Rus ile olan kavga sahneleri iyidi - tipik Steven Seagal hikayesinden bozma bir süper kahraman filmi denemesi var. Ancak sonraki araba yakma sahnesi tasarımı için bile sempatimi kazandı diyebilirim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder