Pazar sabahı, akşamdan alkolün dibine vumuşuz. Günün tembelliğinin getirdiği gevşeklikle hadi bir film izleyelim diyor evde kalan misafir arkadaş. Filmin adını görünce nedense bu film iyiydi diye hatırlıyorum. Arkadaş da tamam ben izledim ama bir kere daha izlerim daha diyince başlıyoruz izlemeye.
Filmin başında Peter'ın ünlü ve güzel sevgilisi tarafından hem de çırılçıplak bir şekilde terk edilişine, çırılçıplak kavramına penisi de kattıkları için gülüyoruz. Ahahah insan terk edilir de böyle de olmaz ki derken, Peter rolündeki Jason Segel'in senaryoyu yazdığını, hatta ve hatta gerçek hayatında bu şekilde bir terkediliş yaşadığını öğrenmek de filmin kreması.
Sonrasında oluşan depresyon, önüne gelenle yatması -ki ben az önce geldim diyen siyahi kuul ablaya bayıldım- derken üvey kardeşi tarafından Peter Hawai'ye gönderiliyor.
Resepsiyon görevlisi olarak Mila Kunis gibi bir güzelliği görünce tamamdır film muhteşemmiş çığlıkları atıyoruz.
Adettendir, eski sevgili yeni sevgilisiyle aynı otelde. Hem de gerzek bir rock starla beraber.
Peter'ın işkencesi başlar.
Peter önüne gelene derdini anlatırken biz de arka planda Hawai'nin güzeliklerine kapılıyoruz. peter akşam restorana indiğinde garsonu gördüğüm an jeton düşüyor. Judd Apatow ve Seth Rogen tayfasından birini görünce sağlam sularda gezdiğimizi anlıyoruz.
Tamamdır yazı bundan sonra Yılmaz Özdil veya Ertuğrul Özkök'ün pazar yazıları havasından bu blogdaki tipik sinema diline geçiş yapabilir. Bundan sonra sıkılacak okurlar gidip filmi izleyebilirler.
Neyse Judd Apatow ve Seth Rogen, Holywood'da kendi tayfasıyla kendi mizahını kuran, geek denen tiplerin dünyasına girip, aynı zamanda da birçok filme gönderme yapmayı da ihmal etmeyen adamlar. Bu filmde Apatow sadece yapımcı olarak adını yazdırmış. Dana önce de dediğim gibi senaryo ve başrol Knocked Up ile tayfaya dahil olan Jason Segel'e ait. Eski sevgili rolünde upuzun(!)boyuna defalarca atıf yapılan Kristen Bell, olası sevgili rolünde ise kelimelerin tarifsiz kaldığı varlık Mila Kunis var. Peter'ın düşmanı, yani uğruna terkedildiği zevzek şarkıcı rolünde ise harika bir performans gösteren Russeld Brand var.
Film ilerledikçe Peter'ın filmin de adına uygun Sarah'yı unutma çalışmaları esnasında yaşadıklarını izliyoruz.
Aslında film bu kadar da basite indirilecek kadar klasik bir romantik komedi değil.
Bunu da terkedilme sahnesinde penisini gösteren Peter'dan anlıyoruz zaten. Film herşeyi apaçık anlatacak ve anlatıyor da.
5 yıldır sevgili olduktan sonra kimliğini kaybeden Peter, Sarah ve sevgilisine dışardan baktıkça yavaş yavaş aslında Sarah'nın doğru kadın olmadığını anlamaya başlıyor. Unutulmaz karakter Aldous Snow'un Sarah'nın istediği gömleği giydiği sahne ve Peter'ın Rachel'layken kendisini bulmasıyla seyircide de bir rahatlama yaşanıyor.
Şimdi bunları okuyanlar bu filmde ne var ki bu kadar büyütülecek diyebilirler, ki haklılar. Hani vardır ya, anlatılmaz yaşanır. O derece etkileyici ve geyik bir film.
Her Apatow filminde olduğu gibi bu filmde de yan karakterler harika. Zaten tayfanın has adamlarından olan Jonah Hill yalaka garson rolünde ben burdayım diye bas bas bağırıyor. Şefiydi, balayı çiftiydi, sörf hocasıydı derken filmdeki ince esprilere dikkat etmek gerekiyor. Örneğin koskoca göbekli şefin Rachel'ı ikna çabasında, eski sevgilisinin oral seks yapmasına rağmen ereksiyon olamayan Peter için sarfettiği "He refused a blowjob from his ex-girlfriend mid-blowjob. Do you know what that's like for a man? It's called blue balls, Rachel. This guy is like Gandhi, but better." repliği akıllara kazınacak kadar zekice. Mutombo göndermesi yapılan upuzun Peter ile kısacık Sarah'nın vücutsal orantısızlıkları bile ilişkinin kağıt üzerinde bile yalan olduğunu gösterirken Sarah'nın oynadığı dizilerdeki repliklerle CSI ile dalga geçilmesi bir diğer güzellikti.
Peter'ın sahneye koyduğu rock müzikali Dracula ise keşke gerçek olsa da izlesek dedirtecek derecede başarılı ve zekice hazırlanmış. Zaten Jason Segel'in da gerçekleştirmek istediği bir projeymiş. Ya fragman olarak koydular filme ya da en azından hayalini böyle gerçekleştirmiş oldu.
Sonuçta bu tür romantik komedileri izlerken sevgilisi olmayanlara ümit verecek bir hikaye izliyoruz. Umudunu kaybetme her zaman daha iyisi vardır ve eski sevgilin senin kalbini milyonlarca parçaya ayırmışsa penisin bile onu artık istemez mesajını da alıyoruz.
Son olarak bu yazıyı bu filmi izlerken eskiden büründüğüm "ben ne zaman aşık olacağım" modumu unutturan ve artık böyle filmleri gayet keyifle izlememi sağlayan nişanlıma adıyorum.
Ha bir de unutmadan: "You sound like you're from Londooooon"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder