Bu Blogda Ara

7 Ocak 2013 Pazartesi

Get Him to the Greek (2010)



Forgetting Sarah Marshall filminin yan karakterleri Aldous Snow ve ona hayran garson rolündeki Jonah Hill'in filmin gizli kahramanları olduğu konusunda filmi izleyen herkes hem fikirdi zaten. Bu ikilinin oluşturduğu ilginç kimyadan yararlanmak amacıyla Aldous Snow karakteri yine başrole yerleştirilmiş. Jonah Hill de başrolde ancak oynadığı karakterin adı ve işi başka.P. Diddy lakaplı Sean Combs ise bu filmin gizli komedi kaynağı. Combs'un sahibi olduğu müzik şirketinde çalışan Aaron bir toplantı esnasında fikir olarak Aldous Snow'un grubu Infant Sorrow'un 10. kuruluş yılını bir konserle taçlandırmak ve akabinde de çıkarılacak DVD ve albümle para kazanmak gibi bir plandan bahseder. Ki bol mizah yüklü o toplantıdan sonra Aaron'u Aldous'u getirmek üzere Londra yollarında görürüz. Yola çıkmadan önce ise aynı evi paylaştığı kız arkadaşının tıp ihtisası için Seattle'a taşınma isteği nedeniyle ayrılık da yaşamış Aaaron, Aldous'u sağ salim Los Angeles'a getirmeye uğraşırken aynı zamanda hayranı olduğu Aldous'u yakından tanıdıkça aslında hayranı olduğu adamın kimseyi umursamaz, sorumsuz karakterini gördükçe ona olan duyguları da daha farklı hal almaya başlar.
Filmin senaryosunda tıpkı Forgetting Sarah Marshall'da olduğu üzere -ki bu sefer sadece karakterleri yaratmakta araya girmiş- Jason Segel olsa da, senaryonun aslan parçası ve yönetmenlik görevi Nicholas Stoller'da. Judd Apatow yine yapımcı koltuğuna oturmuş.
Film boyunca alkolü ağzından düşürmeyen Aldous'u ayık halde tutmaya çalışırken sürekli kusan Aaron karakterinde Jason Hill yeteneğini konuşturmuş. Zekice yazılmış mizah soslu repliklerin de ötesinde canlı yayındaki uçmuş tripleri, adrenalin aldıktan sonraki koridorda koşarken ve öncesindeki Geoffrey krizinde mimikleri ve oyunculuğuyla mükemmel bir performans ortaya koymuş. Russell Brand zaten aynı karakterle Forgetting Sarah Marshall filminde gönlümüzü kazanmıştı. Bu filmde de aynı umursamaz ve boş bakışlı haliyle African Child gibi rezalet bir parçadan sonra gözden düşen rock star karakterini harika oynamış.
Filmin misafir sanatçı kadrosu ise birbirinden leziz. Barda Aaron'un sohbet ettiği ve "Prof. Snapes'i de al gel" repliğiyle yardığı Harry Potter serisinin kötü çocuğu Tom Felton, Aldous'un alkolik gecelerine eşlik eden Christina Aguilera ve Pink, Aldous'un ayrıldığı sevgilisinin yeni sevgilisi Lars Ulrich -ki Aldous'un Lars'a söylediği "Neden gidip Napster'a dava açmıyorsun küçük Danimarkalı piç?" repliği mükemmeldi- gibi ünlüler ilk aklıma gelenlerdi.

Her Apatow filminde olduğu gibi yine bu filmde de göndermeler mevcut. Stanley Kubrick şaheseri The Shining'e atıfta bulunan koridorda koşma sahnesi, P. Diddy'nin Brit rock starların bir türlü ölmemeleriyle ilgili sarfettiği "Sen hiç ölen Britanyalı rock yıldızı duydun mu? Hayır, hiçbiri ölmez. Mick Jagger, Keith Richards, Led Zeppelin'dekiler. Çüküm kadar yaşlılar. Ozzy Osbourne, Miley Cyrus'tan çok yaşayacak" repliği unutulmazlar arasına girecek kadar kaliteli.
Sonuçta ortaya çıkan film mizah dozu yüksek, oyuncu performansları açısından harikulade, senaryo açısından izlenebilir, müzikleri kusursuz, P. Diddy'nin muhteşem performansıyla neden bu adam komedi yapmıyor dedirtecek kadar sürprizli bir film.
African Child ne kadar boktan bir şarkıysa diğer Infant Sorrow şarkıları bir o kadar sıkı. Aklıma The School of Rock'daki No Vacancy veya This is Spinal Tap'deki Spinal Tap grubunu getirdi. Keşke bu gruplar gerçekten de albüm yapıp turneye falan çıksalar. Ben rock müzik yapıyorum diyen onlarca grubu ceplerinden çıkaracak kadar harikalar çünkü...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder