"Neden bu adamı bulamıyoruz? Ortadan kaybolmuş gibi. Nerede bu adam? Sonra, biz erkek milletini yani genel mahiyette. Özellikle bu elemanı değil. Erkeği ele alalım! Erkek farklı görünmek için her şeyini değiştirebilir. Ama değiştiremeyeceği bir şey var. Ne sen, ne ben, ne başka biri. Örneğin beni ele alalım: Gencim, iyi bir işim, seven bir eşim var ama senin hep dediğin gibi hayatımı böyle batakhanelerde heba etmeye devam ediyorum. Çok kereler bana sordun: Burada ne işin var, Pablo? Neden? Neden biliyor musun, Benjamin? Çünkü bu benim tutkum.Buraya gelip sarhoş olmayı seviyorum. Kim kafamı bozarsa onunla dalaşmayı seviyorum. Tıpkı senin gibi, Benjamin. Kendine bak. Irene'yi aklından çıkarabilmen mümkün değil. Başka biriyle evlenmek için gün sayıyor. Masasının çekmecesi gelinlik dergileriyle dolu. Nişan partileri oldu, falan filan. Ama sen hâlâ bir mucize bekliyorsun, Benjamin. Bir erkek her şeyini değiştirebilir. Yüzünü, evini, ailesini kız arkadaşını, dinini, tanrısını.Yine de değiştiremeyeceği bir şey var, Benjamin.
Tutkularını değiştiremez.
Bu yazının konusu olan El secreto de sus ojos'u en iyi özetleyen bence filmden alıntıladığım Pablo'ya ait yukarıdaki replikler. Filmin temelinde yatan konu: TUTKU.
Tutkularının arkasından ne kadar gidebilirsin sorusunun cevabını tokat gibi yüzümüze çarpan filmde Pablo'nun bu felsefi ve olayların gidişatına yön veren repliğinden sonra kadraja giren yaklaşık 5 dakikayı bulan kesmesiz sekans ise sinema tarihine girecek lezizlikte.
Biraz iddialı bir giriş oldu ama karşımızda Messi'den sonra Arjantin'den çıkmış seyredilesi en güzel şey duruyor. Üzgünüm ama hala Messi bir numara sayın Campanella.
Neyse filme dönersek evet tutku dedik. Filmin baş kahramanı Benjamin 25 yılını tek bir tutkuya adamış: Irene'ye. İlk gördüğü andan itibaren tutkuyla bağlandığı iş arkadaşına Irene'nin bile ısrarlarına rağmen açılmayı denemeyen, göz göre göre başkasıyla evlenmesine göz yuman Benjamin belki de bu büyünün bozulmasından, tutkusunun ortadan kalkmasından korkuyor. İçindeki tutkuyu yaşatmak için tren garında bile kendini zor tutuyor ve Irene gözlerinin içine bakarken bile onu öpemiyor. Bu sahnede Irene'yi oynayan Hatice Aslan'ın Arjantin şubesi Soledad Villamil'in şaşkın mimikleri işte oyunculuk budur dedirtmeye yetiyor bile.
Benjamin'in yancısı rolünde izlediğimiz Pablo ise filmdeki en büyük repliğe imza attığı kadar, yine Benjamin'in evinde yaşanan resimleri devirme sahnesiyle de gönüllerde taht kuruyor. Kendisi yazının başındaki repliklerde de anlattığı gibi içmeye ve sarhoş olmaya tutkuyla bağlı.
Filmdeki sürükleyiciliği sağlayan 25 yıllık tecavüz davasının kurbanının kocasını ise hayata bağlayan suçluyu cezalandırılmış olarak görme tutkusu. Hatta filmin finalinde Benjamin'in ısrarla o kadar yıldır hayata nasıl tutuldun sorusunun cevabını ise o muhteşem son sahnede görüyoruz. Ki burda da yine izleyiciyi can evinden vuran iki replik daha geliyor.
- Söyle ona.Hiç olmazsa bir kez konuşsun benimle.
- Müebbet yer demiştin.
İşte bir insanı o kadar yıldır hayata tutan tutkuyu gördüğümüz an filmin anlatmak istediği bir kere daha yumruk gibi boğazımızda düğümleniyor.
Tutku tutku dedik ama, film sadece bu kavrama değil, bize benzer bir adalet anlayışı olan Arjantin'deki bozuk sisteme, futbol sevgisine, dava aşkına, yeri geldiğinde kendini bile feda etmekten çekinmeyen dosta, aşka da değiniyor. Ve bu değinmeler yüzeyselliğin bile yanında geçmeyecek kadar etkileyici ve çarpıcı.
Arjantin'den sadece Maradona, Messi gibi kendini izleten futbol tanrıları değil aynı zamanda saatlerce hiç sıkılmadan izlenen filmler de çıkabileceğinin en büyük kanıtı bu TUTKU dolu filmdir.
Ne yapın ne edin, ama bu filmi mutlaka izleyin.