Bu Blogda Ara

The Godfather: Part II etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
The Godfather: Part II etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ağustos 2012 Cumartesi

The Godfather: Part II (1974)



Sinema tarihi boyunca devam filmlerinin genel amacı (istisnalar hariç) ilk filmin başarısının kaymağını yemek üzerinedir. Bu yüzden ilk filmin ötesine geçen devam filmlerine rastlamamız çok ama çok zordur. Bu kuralı kıran nadir filmlerden biri de bu yazının konusu olan The Godfather: Part II. İlk filmin olağanüstü başarısından sonra böyle bir filmin gelmesi o zaman için sanırım büyük bir beklentiydi. İlk film çekilirken bu film de kafalarda var mıydı bilemiyorum. O zamanlar ben daha portakalda vitamindim.
Filmin açılışının yeni "Don" olan Michael Carleone'nin elinin öpülmesiyle başlaması ile bize tekrar "Godfather" olarak Michael rolündeki Al Pacino'nun olduğunun hatırlatılmasıyla karşılaşıyoruz. Sonrasındaki sahnede 1900'lerin başına dönerek Vito Carleone'nin küçüklüğü ve başına gelen ilk felaketlerle karşılaşarak filmin gidişatı hakkında az da olsa fikir sahibi oluyoruz. İlk filmde izlediğimiz Vito ve Michael Carleone ikilisini yine izleyeceğiz. Tek farkla İlk filmde Vito'nun düşüşü ve Michael'in yükselişinin aksine; bu sefer izlediklerimiz Vito'nun yükselişi ve Michael'in düşüşüyle alakalı.
 Michael Carleone ailenin başına düşmanlarını tek tek öldürerek geçerken, aynı zamanda da fonda vaftiz törenini izleyerek ilk filme veda etmiştik. Bu filmde de Michael'in yeğeninin vaftiz töreniyle giriş yapan Coppola adeta nerde kalmıştık diyor. Sonrasında yine bir kutlama ve arka kapılarda geçen derin mevzular. Tek farkla artık Michael Carleone babası gibi herkesin saygı duymak için sıraya girdiği biri olmaktan öte, senatörün rest çektiği, ilişkilerini tekrar gözden geçirmek zorunda olduğu bir "Don" olmuş durumda. Çıkar hesaplarının tekrar düşünülüp, safların yer alınacağı zaman gelmiştir.
Babasının eski iş ortağı yahudi Hyman Roth ile ilişkileri ailenin eski ortağı Frankie Pentangeli'nin bilgileri doğrultusunda sallantıya girmiştir. Sallantıdan öte eskisi kadar kusursuz değildir artık. Öküz ölmüş, ortaklık bozulmuştur.
Kapılar ardındaki konuşmadan sonra evine saldırı düzenlenen Michael artık kimin düşman, kimin aile içindeki hain olduğunu bulmak zorundadır. Pentangeli'nin evinde babasından öğrendiği efsane replik "Keep your friends close, but your enemies closer." sarfedildiğinde sinema tarihine unutulmaz bir sahne daha armağan edilirken Roth ile ortaklığının neden devam ettiğini de öğrenmiş oluruz.
Küba'da Küba başkanının olduğu masada ülkenin Amerikalı iş adamları tarafından nasıl talan edildiği anlatırken insan ister istemez kendi ülkesini düşünüp derin bir of çekse de, som altından telefon masadakiler tarafından incelenirken Michael ve Roth'un bakışmaları aslında tüm gerilimi anlatan bir sahnedir.
Ki akabinde Michael Roth gibi bir kurda ayar vermeye çalışırken, Roth o hasta haline rağmen ayağa kalkar ve ilk filmin sonunda Michael'in emriyle öldürülen beş kişiden biri olan kumarhanelerle ilgilenen ve masaj esnasında tek gözünden vurulan Moe'nin hikayesini anlatınca aynı soğuk savaşın Roth tarafından bilindiği ortaya çıkar. Michael ne kadar akıllıysa Roth da o kadar tecrübeli ve her şeyin farkındadır.
Yılbaşı kutlamalarında Michael'in abisi Fredo'nun ağzından kaçırdığı "Buraya beni Johnny Ola getirmişti" repliği sonrası Michael'in hainin abisi olduğundan emin olması ve yüzünü yere eğmesi, akabinde parti esnasında abisine tüm nefretiyle herşeyi bildiğini itraf ettiği o sahne ise Al Pacino'yu tek başına efsane yapmaya yetecek kadar unutulmazdır.
Aynı nefreti karısı Kay oğullarını kürtajla aldırdığını söylediğinde Michael'in gözlerinde bambaşka görürüz. Bir aktör iki farklı sahnede iki farklı nefreti bu kadar ayrı ve unutlumaz şekilde anlatıyorsa ben de onun elini öperim arkadaş. Kay'e bakarken gözlerindeki nefreti gördüğümde ben de korktum. 
Şimdiki zamanda Michael'in yalnızlaşmasını izlerken, öteki tarafta babasının gençliğinde çevresini nasıl genişlettiğine tanık oluruz. Ki Robert De Niro mimikleriyle ilk filmdeki Marlon Brando'ya adeta geliyorum mesajı verir. Sinema tarihine aynı rolü oynayıp da Oscar alan ilk aktörler olma şerefini tattıran bu adam, babası, annesi ve abisinin intikamını alırken öyle soğukkanlıdır ki, oğluna da bu duyguyu genleriyle ve öğütleriyle aktarmıştır. İlk filmden aklımıza kazınan "I'll make him an offer he can't refuse" repliği ile ilk filmdeki Brando'ya süper bir selam çakar. Akabinde ilk cinayetini işlerken arka planda dini bir ayin olması bir tesadüf müdür acaba?
Babası gibi ailesini birarada tutmayı beceremeyen, karısını ve hain abisini kaybeden(?) Michael'in annesiyle konuşmasından bundan rahatsızlık duyduğunu ve her fırsatta babasıyla kendini karşılaştırdığını anlarız.
Filmin finaline geldiğimizde ilk filmde olduğu üzere Michael kendisine hançer vuran öz abisi ve babasının eski ortağına en ufak bir acıma göstermeden ortadan kaldırır. Ki abisiyle yalandan sarılırken korumasına yaptığı tek bakışla "Kill him" emrini verdiği sahnede unutulmaz arasına girmelidir.Pentangeli'nin Roma İmparatorluğu zamanındaki gammazları anlatan hikayesi sonrası aynısı uyguladığı intihar yöntemi ve sonrasında tek başına sandalyede oturan Michael'ı görürüz.
Kafasında ise geçmişe dair bir sahne vardır. Babası eve gelmeden kardeşleriyle masadayken asker olduğunu itiraf ettiğinde oluşan gerilim, babası eve geldiğinde babasına koşan diğer aile bireyleri ve masada tek başına oturan bir Michael Carleone. Onun geleceği o zaman karakteri itibariyle zaten çizilmiştir. Kimseye boyun eğmeyen yanında kimse olmayacak güçlü (?) bir adam.
Ben sinefilim diyip de bu filmi ıskalayan adam bizden değildir. Sinema tarihinin en unutulmaz filminin şimdiye kadar en iyi film Oscar'ı ödülünü alan tek devam filmi olduğunu da hatırlatmak isterim.