Bu Blogda Ara
12 Aralık 2011 Pazartesi
Rabbit Hole (2010)
Askerlik denince aklıma ilk gelen kelime tartışmasız "sıkıntı"dır. Her içtimada bölük komutanının sıkıntımız olup olmadığını sorması, herkesin birbirine sıkıntıdan bahsettiği 5,5 aydan sonra bu kelime de hafızamda derin bir iz bıraktı. Rabbit Hole'u da izledikten sonra yaptığım ilk yorum "sıkıntı" oldu. Bu konuya ileride dönmek üzere kadroya geçelim.
Yönetmen koltuğunda bağımsız sinefillerin baştacı filmlerinden Hedwig and the Angry Inch ile ortamlara hızlı giriş yapmış bir John Cameron Mitchell. Fİlmin yaralı annesi rolünde ise buz gibi güzelliğiyle bu tür rolleri otomatiğe bağlamış şekilde ustaca oynayan Nicole Kidman. Yaralı eşin çilesini de yüklenen güçlü olmaya çalışan baba rolünde ise süper kahraman çeneli Aaron Eckhart'ı görüyoruz.
Sıkıntı konusuna dönersek, eğer başarılı bir komedi izlersen eğlenir ve gülersin. İşini iyi yapan bir dram izlersen de sıkılır ve üzülürsün. Çocuklarını kaybeden çiftimizi izledikçe ben de sıkıldım, ciğerim yandı adeta. Ne evliyim ne de çocuğum var, ancak filmi izlerken çocuğunu kaybetmiş bir baba gibi hissederek o yumruğu boğazımda her ayrıntısıyla hissettim. Becca'nın tanrıya isyanı, oğlunun ölümüne sebep olan çocuğa yaklaşma çabaları, Howie'nin çocuğu evinde gördüğünde verdiği tepki, bitmek bilmeyen grup terapi denemeleri, Howie'nin gruptan biriyle yakınlaşması -ki Nicole gibi biri dururken o ablayla olaya girmemesi gayet de gerçekçi olmuş-, Becca'nın hamile kalan kız kardeşiyle sürtüşmeleri, hepsi olağan ve sıradan hayatlardan alınmış sekanslar. Ne eksik ne fazla bunlar hep yanıbaşımızda.
Filmin finalindeki o birleşmeye kadar her anda o dramı ve acıyı hissetirmeyi başaran filmin bitiminde ise hissedilen tek duygu sıkıntı oluyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder